Haber Detayı

BARO BAŞKANIMIZ AV. ZAFER KAZAN'IN NET GASTE İLE YAPTIĞI RÖPORTAJ

 BARO BAŞKANIMIZ AV. ZAFER KAZAN'IN NET GASTE İLE YAPTIĞI RÖPORTAJ   Sakarya Üniversitesi ile yaşanan polemiği bir de sizden dinleyebilir miyiz ? Ben bu konu üzerinde bir polemik niyetinde değilim. Bu tartışmaya son vermek istiyorum. Burada kimsenin üzülmesini istemiyorum. Biz Üniversite Hukuk Fakültesi kurulduğundan bu yana, gerek Baro, gerekse hukukçular olarak çok yakın ilgi gösterdik. Öğrenciler ile yakın ilişkiler kurduk. Bu ilişkileri Hukuk Fakültesi ve Baro olarak devam ettirmek amacındayız. Daha önceden öğrencilerin düzenlemiş olduğu seminerlere, Başsavcımız ve meslektaşlarımız ile katıldık. Komisyon başkanı ve ağır ceza reisiyle gittik. Hukuktan, adaletten, avukatlık mesleğinden, hâkimlik ve savcılık mesleğinden bahsettik. Hukuk Fakültesi’nde teori dışından, uygulama imkânı da tanınmasını sağladık. Savcının nasıl ifade aldığı, hâkim yanında nasıl yargılamanın olduğu, avukatlar ile de nasıl savunma yapıldığını birebir görmelerine yardımcı olduk.
 

Hukuk Fakültesi öğrencileri Baro başkanı olarak bizi ziyaret ettiler. İstanbul Baro başkanı Ümit Kocasakal’ı da arayarak, Sakarya Baro başkanı ile Üniversite’de düzenledikleri programa katılmaları istenmiş. “Adalet ve Demokrasi” çocuklarla sohbet arasında geçecek bir programdı. Burada yapılacak programa da “uygundur” yazısı resmi yazılı olarak alınmıştır. Bununla ilgili olarak çocuklar afiş ve davetiye basımı için Sakarya Üniversitesi Sosyal İşler Daire Başkanlığı’ndan bile onay almışlar. Tüm hazırlıklar yapılmıştı.”

Her şey yolunda giderken, panele 2 gün kala; “Ümit Kocasakal gelmesin. Sıkıntı yaşarız” denildi. Öğrenciler;  “Nasıl olur. Biz afiş ve davetiyeleri bastık” diyorlar. Ancak yetkililer, “Sakarya Baro Başkanı gelsin” diyor.

Çocuklar bunun üzerine bana gelerek, konferansa siz katılın, Kocasakal’ın katılması istenmiyor dediler. Ben de öyle şey olur mu? Başkan Ümit Kocasakal ile birlikte davet edildik. Tek başıma katılmam doğru olmaz dedim.

Konuyu Rektör Muzaffer Elmas’a ilettim. Hocam meslek ile alakalı bir panel olacak. Meslek formatında bir program olacak. Size bu konuda sıkıntı olacak hiçbir şey olmaz. Bana itimat edin dedim. Burası Üniversite. Burası Hukuk Fakültesi, Özgürce konuşulan bir yer olmalı. Rahatsızlık verecek bir şey olmaz dedim.

Amacım bugünkü görüntünün oluşmaması idi. İnisiyatif alın dedim.

Rektör bey, “olay olur, sıkıntı olur, buna müsaade edemem” dedi..

Ardından çocukların ricası ile İstanbul Barosu başkanı Ümit Kocasakal’ı aradım;

“Hocam özür diliyorum. Bundan bundan dolayı programı üniversitede yapamayacağız. Üzgünüm” dedim.

Başkan Kocasakal ise;

“Hayır, böyle şey olur mu? Ben o zaman basını da alarak oraya geliyorum. Üniversite kapısında bu programı gerçekleştireceğiz” dedi.

Ben ise; ”Hocam düşüncenize saygı duyuyorum, ancak bu konuda ev sahipliği yapmak, Baromuza yakışır. Buyurun bizim konferans salonunda bu programı gerçekleştirelim. Baromuzda sizleri misafir edelim” dedim.

Aslında bunu yapmakla, Üniversite kapısında oluşacak rezilliği de bir nebze önlemiş olduk.

Panel Baro’da yapıldı.

Ben Üniversitemizin saygınlığını korumaya çalıştım.

Artık bunların polemik olmasını da istemiyorum.

Ben yakışanı yaptığıma inanıyorum. Bugüne kadar kimse bize yanlış yaptığımızı söyleyemedi.

Yasaklar değişti, ama zihniyetler değişmedi. Tutarlı olmalıyız. Yani "sizin düşüncenizde olduğunda kabul ediyorum. Başkasının düşüncesinde olursa, hayır kabul etmiyorum" dememiz doğru değil. 

 Gazetecilerin tutuklanması ile ilgili açıklamanız oldu. Bu açıklamaları TV kanallarında da paylaştınız. Nasıl görüyorsunuz bu olayları? 

 Zulmün Kimliği olmaz.....

Ayrımcılığa, haksızlığa uğrayanın, dini, dili fikri, ideolojisi ne olursa, olsun, haksızlığa uğramış bir kişinin kim olduğuna bakamayız. Hastanenin acil servisine gelen bir hastanın kim olduğuna bakılmadan, ismi dahi sorulmadan müdahale edilir. Bu doktorun vazifesidir. Acil müdahaleye gelen bir kişi, bir kişinin katili de olabilir, ama doktorun vazifesi, onu yaşatmaktır. Meseleye üst çerçeveden bakmalıyız. Yani hastaneye gelen bir hastaya doktorun hastaya sabıka kaydını sorduğunu düşünün. Sorguya çektiğini düşünün. Olabilir mi böyle bir şey.?

Biz bağımsızlık ve özgürlükler için milli mücadelede canımızı bile ortaya koymadık mı? Ne içindi bunca savaşlar? Elbette ki bağımsızlığımız içindi. Bağımsızlık, özgürlük, kendi yurdumuzda özgürce yaşama isteği ve iradesi yaşamsal önemdedir. İnsanların özgürce yaşaması gereken bir ülkeden bahsediyoruz. Bu kişiler size muhalif diye , sizi sevmiyor diye, operasyonlar yapar içeri atarsanız, bu doğru olmaz.

Birbirine düşen şu anda operasyon yapılan kişiler kim? Daha dün birlikte idiler. Ne oldu da böyle oldu? Eğer burada bir suç var ise, kanunlar herkese karşı uygulanır. Bunu da uygulayın. Ama o zaman dönüp şunu soracağız. Elinizde somut bir şey var ise, bunu ortaya koyarak, yargı sonucunda öğrenelim. Biz yargı sonucunu bekleriz. Rahatsızlık verici şeyler var. Daha düne kadar el ele kol kola idiniz. Ne oldu da bu hale geldiniz? Bir suç işlenmiş ise, iştirak halinde işlenen suçlar var. Sadece bir tarafı yargılarsanız bu olmaz.  17-25 Aralık’ta alınan kararlar yargı kararları değil miydi? O günlerde sen kimin savcısısın? diyenlere bugün bunu sormamız suç mu? Ya da haksız mıyız? 

O gün operasyonlar birilerinin savcısıysa, bugün,suçlama yapanlar kimin savcısı?

Operasyonun bir ayağı eksik. Kime sorarsanız sorun. İştirak halinde bir iddia varsa, birlikte yargılanılmalı.

Mademki bu operasyonlar 2009 yılına ait şeyleri kapsıyor, bunu unutmadık. O günü unutmadık. Şunu sormak gerekir. 2009’da rapor hazırlayanlar MİT mensupları, İçişleri Bakanı Muammer Güler, o gün iş başarmış gibi ekranlara çıkanlar, tümden yargılanmalılar, diyoruz.

Yani o yıllarda yapılan bir kumpas ise, İçişleri Bakanlığı da MİT de bunun içindedir. Bunlar niye yok? Bunu bir hukukçu olarak söylüyorum. Bu soruların cevabı eksik.

Birşey daha var tabi. Tabi Hakim ilkesi diye bir ilke vardır.

Tabi Hakim ilkesi ihlal ediliyor.

Bu yargılamanın sonu yok. AİHM Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'yi bu yargılamalardan dolayı mahkum eder. En temel insan hakları, yargılama evrensel ilkesi ihlal edildi.

Tabi Hakim İlkesi.

Biz hangi tarihli olayı sorguluyoruz. Özellikle 2009. Bu mahkemeler ne zaman oluşturuldu.

2014. Peki bu mahkemeler ne için ve neden kuruldu?

Şimdi bunu cümle alem bilmiyor mu? Bu mahkemeler Sulh Ceza Mahkemeleri 17-25 Aralık sonrası "İnlerine Gireceğiz" dedikleri bir grup için kuruldu. Öyle yada böyle.

Demek ki bu mahkemedeki yargıçlar, inlerine girilmek için oluşturulan bir operasyon mahkemelerinin yargıçlarıdır. Şimdi bir hukukçu olarak üzerime düşeni söylemem bir borçtur.

AİHM, diyor ki, gözaltı süresi hiçbir koşulda 4 günü geçemez. Peki son göz altı süresi kaç gün sürdü? 6 gün..

Mahkemelerden korkmaya gerek yok. Ancak Tabi Hakim İlkesi, hukuk hiçe sayılarak yok ediliyorsa, hukukçular buna itiraz eder ve bunu mahkum eder.

Zulmün Kimliği olmaz.!

Nedim Şener, Ahmet Çıkın'ın basılmamış kitaptan dolayı içeri alınmalarını bir kez daha telin etmek, o günkü hukuksuzluğun bugünlere kadar uzanmasını talihsiz olarak görüyoruz.

Geçmişi unutmayın. O gün susan, Ekrem Dumanlı (Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü) ne diyordu?

"Bırakın yargı kararlarını rahat alsın, yargı rahat karar alsın, aceleniz ne?." "Özgür ülke, özgür basın" kavramını kullanıyordu. Keşke o günkü ortamda da özgür Türkiye, güçlü basın söylemleri konuşabilseydi.

Bugün yaptığınız itirazın da ona göre güçlü bir dayanağı olsaydı.

Dünün gücüne ortak olanların, o günkü haksızlıklara destek verenler, bugün aynısını kendileri istiyorlar.

Hukukçular, "dün sen şöyle demiştin, bugün sen böyle demiştin" diyemez.

Hukukçular "dün siz böyle yaptınız, size oh olsun" diyemez..

Bugün hukukun cenazesini hep birlikte kaldırıyoruz

Hepimizin başı sağ olsun.

Bu Ülkede kimse artık güvende değil.  Başkan Kazan'a; "Hocam siz ne taraftasınız?" diyorum,
Başkan Kazan, devam ediyor:  

Haksızlığa kim uğrarsa uğrasın biz haksızlığa uğrayanların yanındayız.

Şimdi sorarım size bir doktora muayeneye gidiyorsunuz ve şöyle soru soruyorsunuz;

"Siz ne taraftasınız?"

Böyle bir soru solabilir mi?

Ne kadar yanlış değil mi?

Terörist bir katili bile doktor muayene ediyor, ona yardımcı oluyor. 

Şunu söylemeliyim. Biz İstanbul Barosu Başkanı Ümit kocasakal ile aynı görüşte olmayabiliriz ama düşüncelerini ifade etmesine fırsat vermeliyiz.

Ben görüşünü her platformda ifade eden bir kişiyim.

Kocasakal’ın görüş ve düşüncesine herkes saygı göstermelidir.  Sakarya'nın en önemli sorunu nedir? En önemli sorunları desek daha iyi olur? Hayatta en önemli ihtiyacımız nedir? Hastalandığımızda en iyi sağlık kuruluşana giderek, tedavimiz yapılsın istiyoruz. Hasta olduğumuzda gerçekten gidebileceğiz, insani muamelenin yapıldığı bir sağlık kuruluşu olsun istiyoruz.

İkincisi Adalet. Adliye binası sorunu, Sakarya'daki  temel ihtiyaçlardan biridir.

Haksızlığa maruz kaldığımızda, adil mahkemelerin olmasına ve uygun binaların olmasına Sakarya'nın da ihtiyacı var.

Eğitim, güzel okullar olsun isteriz. Binası ile öğretmen ve sistemiyle çocuklarımız son derece iyi eğitim almış bir sistemde yetişsin isteriz.

Çevre. İçinde yaşadığımız çevre, nasıl bir hayat yaşadığımızın kalıntısı olacak çevre. Çevre bize hayat veren bir şeydir. Göller, ağaçlar, doğal kaynak, hava her şey.

Sosyal ve kültürel faaliyetler. Güven içinde yaşayacağımız konutlar. İnsan yıkılacak olan bir yerde oturur mu? Güvenli ortamlarda, güvenli şehirlerde yaşamalıyız.

Sakarya maalesef bu tüm olanları hak etmiyor.

Sağlıkta yaşanan skandal yargı sisteminde de yaşanıyor. O üst üste yan yana tıkılmış şekilde hastanede yatan çocukların, aynı eş tabirle karşılığı Adliye’dir. Sakarya Adliyesinde tıkıştırılmış duruşma salonlarında üst üste istiflenmiş çalışıyor o insanlar.

Adliyenin kaderi bu şehirde maalesef gündem bile olmuyor. Hepimiz aslında risk altındayız. Adımlarınıza dikkat edin. Adliyeye düştüğünüzde hakimler dosyanıza sağlıklı bir şekilde bakamıyor. Hakimler dosyanıza hasbel kader bakacak. Suçlamıyorum. Eleştirmiyorum. Bir hakimin önünde bir sürü dosyası var, zira Adliyemizde yeni mahkemelerin açılacağı bir yer yok. 

Bir iş Mahkemesi hakiminin önünde 1700 dosya var. İşçi hakları diyoruz?

Hangi işçi, insan evladı gider, bu mahkemeden hakkını alabilir?

Alamaz. Biz bu hakimi suçlayabilir miyiz?

Acilen 2 İş mahkemesi daha kurulmalı. Kurulamıyor.  Neden kurulamıyor biliyor musunuz?

Yer yok. 4’üncü Ağır Ceza kurulmalı. Çok ciddi dosya yoğunluğu var.

Oradaki hakimin kendini iyi hissetmesi lazım. Sağlıklı karar vermesi lazım.

4Üncü Asliye hukuk Mahkemesi açın dedi HSYK, malesef mahkeme 3 ay sonra kapatıldı.

Yer yoktu.

Yer bulamadık. Gitti.

Günde 100- 150 hastaya bakan doktor ne kadar sağlıklı hizmet verirse, onca dosyanın arasında kaybolmuş hakimler de o oranda sağlıklı karar verebilir..