BASIN MENSUPLARININ GÖZALTINA ALINMASI İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASIDIR
BASIN MENSUPLARININ GÖZALTINA ALINMASI İLE İLGİLİ BASIN AÇIKLAMASIDIR
14.12.2014 tarihinde saat 08.00 sıralarında bir kısım basın mensubu ve kanal yöneticileri hakkında yakalama ve gözaltı işlemleri yapılmıştır. Ne tesadüftür ki “kaos paketi” olarak nitelediğimiz yargı paketi onaylanır onaylanmaz bu gözaltı ve yakalama işlemleri başlamıştır. Daha önceki açıklamalarımızda, kabul edilen Yargı paketi sayesinde insanların üstü, eşyası, konutu, iş yeri veya ona ait diğer yerlerde arama yapmak için artık “makul şüphe” gibi muğlak bir kavramın yeterli olacağını, insanların mal varlıklarına herhangi bir bahane ile el koyulabileceğini, Avukatların soruşturma dosyalarının içeriğini incelemesinin veya belgelerden örnek almasının engelleneceğini ve böylece vatandaşların savunma haklarının kısıtlanacağını ifade etmiş ve“makul şüphe” kavramının sakıncalarına dikkat çekmiş idik. Bugün ortaya çıkan manzara tam da işaret ettiğimiz endişelerin gerçekleştiğini göstermektedir. Unutulmamalıdır ki ceza yasasında “makul şüphe” kavramının geçerli olduğu bir ülkede, eğer istenir ve arzu edilirse, herkes makul birer şüpheli ilan edilebilir! Bunun geçmişteki örnekleri halen belleklerimizdedir. 8 ay önce kaldırılan bu “keyfi şüphe” kavramı her nedense aynı haliyle geri getirilmiştir! Öyle görünüyor ki bugün ortaya çıkan gelişmeler bu kavramın bir silah gibi kullanılmaya devam edeceğini göstermektedir.
Dün bazı davalar kapsamında basımı dahi yapılmamış kitaplar toplatılırken o günün savcılarına “ortada açıklanamayacak deliller var” diyerek destek olan, suskun kalan basın mensupları bugün aynı mağduriyet ve sindirme tehdidi ile karşı karşıya bulunmaktadır! Olaylara artık sadece cemaat hükümet çekişmesi olarak bakılması mümkün değildir. Zira bu suskunluk sarmalı, suskun kalan tarafların en temel yurttaşlık haklarını elinden alırken, hukuku, basını ve vatanımızı da bir bataklığın içine sürüklemektedir. Söz konusu olan insanca yaşama hakkıdır, basın özgürlüğüdür, ifade ve düşünceyi açıklama özgürlüğüdür, anayasal özgürlüklerdir. Ancak bir türlü bu özgürlüklerin hizmetkârı olamayan Yargı, bugün nihayet tamamen yürütmenin kölesi haline gelmektedir!
Kuvvetli deliller bekliyoruz! Eğer gözaltına alınan gazeteciler ve dizi senaristleri ile ilgili ikna edici deliller sunulamazsa, gözaltı işlemleri sırf muhalif basını susturmaksaiki ile yapılıyor ise, dün el ele kol kola yürünen büyük ortak bugün muhalif diye ezilmeye kalkılıyor ise, dün “ne istediniz de vermedik” denilen kişilerbugün sırf yolsuzluk ve rüşvet iddialarının örtbas edilmesi amacıyla gözaltına alınıyor ise eğer bunun adı eşkıyalıktan başka bir şey değildir!
Eğer ortada büyük bir suç var ise ve bu nedenle bu operasyonlar yapılıyor ise önce bu operasyonları yaptıranlar Yargı karşısına çıkmalıdır! Açık şeffaf ve milletin gözü önünde her iki tarafın da yargılanması ve neler olup bittiğinin ortaya çıkarılması gerekmektedir! Bir taraftan basına yasaklar koyulup takipsizlik kararları verilirken, diğer taraftan bütün suçun“ne istediniz de vermedik” denilen en yakın müttefike yüklenmeye çalışılması kimseyi ikna etmeyecektir.
Yargının, basının ve nihayet devletin içine düştüğü bataklıktan kurtulmasının tek çıkar yolu içine saplanıp kaldığımız suskunluk sarmalından kurtulmak ve haksızlığa hukuksuzluğa karşı ses çıkarmaktır! Zira bir kişi haksızlığa uğramışsa onun kim olduğu ve kimlerden olduğu önemli değildir! Fikri düşüncesi ideolojisi bizi hiç ilgilendirmemektedir, tıpkı Fransız aydınlanma devrimin öncülerinden Voltaire’in söylediği gibi; "Seninle aynı fikirde değilim ancak, senin fikrini özgürce söyleme hakkını ölümüne savunurum" demek durumundayız.
Aksi halde, 1937 yılında tutuklanarak Sachsenhausen Toplama Kampı'na götürülen Nasyonal sosyalizm karşıtı bir direnişçi olan Martin Niemöller’in şu sözleri bugünün suskunları için de geçerli olacak ve bu sarmaltüm yurttaşları toplama kampında özgürlükleri elinden alınmış sahipsiz bir kalabalığa dönüştürecektir; “Naziler komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım; çünkü komünist değildim. Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım; çünkü sosyal demokrat değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim; çünkü sendikacı değildim. Benim için geldiklerinde ise sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
Evet, muktedirler muktedir kaldıkça hatırlamıyor ve inanmıyor olsalar da biz yine hatırlatalım; “hukuk bir gün herkese lazım olacaktır”. 14.12.2014
YÖNETİM KURULU ADINA AV. ZAFER KAZAN SAKARYA BAROSU BAŞKANI